7 Ekim 2013 Pazartesi

E tamam madem..

Akışına bırakmada / anı yaşamada fena değilimdir. Ya da en azından flashforwardlar'da yaşayıp "acaba bundan 100 gün sonra napıyor olurum, nerdeyim, mutlu muyum mutsuz muyum" gibi deli dertlerim yok. Ama ne yalan söyleyeyim, bazen bir şeyin olacağına çok inanıp gereksizce kendini kaptırma dalında tüm ödülleri kaparım. Hayal kurmak sıkıntılı değil tabi ama bir şeye kesin gözüyle bakmak ve kendini ona göre ayarlamak, tehlikeli sulara giriş yaptın demek biraz.. Olacakmış gibi hareket etmek, bir sonraki anı planlamak, o an öyle gerçekleşmeyince getirdiği hayal kırıklığıyla gereksiz debelenmek demek - bunu baştan kabul etmek lazım. Ya da sonra uğraş dur..

Oysa o kurgular olmasa her şey daha keyifli olacak. Beklenti olmayınca beklentinin karşılanmaması da olmayacak, kafalar daha bir rahat olacak. E bir de "Olsaydı ne iyiydi" tadındaki konular da "Olmuyorsa da olmuyor napalım, sıradaki lütfen" kategorisine geçiş yaparsa daha ne?

Sözün özü - bazen kendini kaptırma noktasına gelince evrenin seslenişlerini duymak gerek. "Hadi canım yola devam" diyorsa zorlamanın alemi yok, "E tamam madem, bi daha da düşünmem" diyerek yola devam etmek gerek..


30 Eylül 2013 Pazartesi

Kulakları tıka, gözleri kapa ve la la la...

Şarkılara anlam yüklemeyi her kız gibi çok seviyorum, huyum kurusun. Bu sebepten olacak hayatımın her evresinde hatta neredeyse her ayında o dönemimi özetlediğine inandığım bir şarkı olmuştur. Hoşlandığım insanın bende yarattığı karmaşadan ailesel durumlara, arkadaşlardan iş güç konularına, ya da işte genel olarak bana dair şarkılar.. (Bakın bir de parfüm teorim var, hayatımın farklı dönemlerini hatırlatan farklı parfüm kokuları... Üstelik hepsi benim kullandığım parfümler bile değil! Neyse bu başka bir yazının konusu olsun bari çok karıştırmayayım şimdi konuları) Tüm bu bahsettiğim şarkıları listelemeye kalksam mümkün olmaz sanırım, o denli uzun olur liste. Ama mesela bu ara en çok dinlediğim bir şarkı var ki, bire bir tüm sözleri beni anlatmasa da, bazı kısımları çığlık çığlığa kaçmak istediğim zamanlardaki beni çok ama çok iyi anlatıyor: küçük bir çocuk gibi kulaklarını tıkayıp, gözünü yumup, la la laaaa diye şarkı söyleye söyleye ordan kaçmak isteyen beni. Cevabını aslında almak istemediğim soruları sorduğumda cevabı duymadan 3 saniye önceki beni yani. En ukala halimle ben. Ya da çok kızdığım o zamanlardaki ben. Çok istediğim bir şey olmadığındaki ben. Reddedildiğim zamanlardaki ben falan filan ve tabii ki tüm bunları yazarken, cümlelerin ben istemeden melankolik bir havaya büründüğünü fark ettiğimde kendime kızıp kendi cümlelerime kulağımı tıkayan ben :)









Yes, our love is running out of time
I won't count the hours, rather be a coward
When our words collide
I'm gonna drown you out before I lose my mind

I can't find those silver linings
I don't mean to judge
But when you read your speech, it's tiring
Enough is enough

I'm covering my ears like a kid
When your words mean nothing, I go la la la
I'm turning on the volume when you speak
Cause if my heart can't stop it,
I find a way to block it, I go -

...

23 Eylül 2013 Pazartesi

Zaaf dediğin keyiflidir, yapacak bir şey yok!

Tamam ilk tepki "nasıl yani" olabilir. Zaaf diyince herkesin aklına belli başlı birkaç şey gelecektir. Adı üstünde, zayıflıktan gelen bir kelime olduğundan, insanın kontrol kaybına yol açtığından nasıl keyifli olabilir ki deseniz de iki saniye durup düşününce ne demek istediğimi anlayacaksınız. Diyet yapan birinin tatlıya olan zaafı, ne kadar saçmalarsa saçmalasın bir türlü kızılamayan arkadaşa olan zaaf, çocuğun aralarında bir şey olmasını istediği bilmem kaç senelik arkadaşına zaafı, odasında bangır bangır dinlediği şarkının 50. kez çalmakta olduğunu ev arkadaşının "yeterrr" çığlığı sayesinde fark eden kızın şarkıya olan zaafı gibi gibi. Şimdi bunları biraz daha detaylı bir düşünelim.. Tamam kilo vermek iyi güzel hoş ama o müthiş çikolatalı tatlıyı yerkenki mutluluğun sonuna üç nokta koymak lazım (ulaşmak da daha kolay sanki). Ya da yani 50 kez de çalsa 100 kez de çalsa her seferinde yeni bir şarkı dinliyormuş hissi veren şarkılar varsa zaaf da oluversin zaten bir zahmet. Veya aralarında bir şey olmayacak bile olsa çocuk zaafına yenik düşsün arada (o öpücükler keyifli tabi orda da yapacak bir şey yok). Ve elbette o arkadaş saçmalarken bile sempatik ve dertleri seni uğraştırsa da aslında düşününce çok da şikayetçi değilsin kabul et (ha tabi bir de sarhoş halleri falan hele tam komedi seansı). O yüzden diyorum ki, zaaflardan korkmayalım biz en iyisi, keyfini çıkarmaya bakalım.

***

Kapanış şarkısı (bu gece henüz 50'ye ulaşmadım yoo yoo): http://www.youtube.com/watch?v=rMltoD1jCGI