31 Ekim 2010 Pazar

Somewhere over the rainbow

Şurada olmak vardı...
Böyle dertsiz, tasasız, huzurlu...


Somewhere over the rainbow:
http://fizy.com/#s/1lxkbm

30 Ekim 2010 Cumartesi

Stadtspiel

Burada genelde modumu yansıtan şarkıları paylaşmaya, neden bu şarkıyı kendimle bütünleştirebildiğimi anlatmaya çalışıyorum. Ama bu sefer bir değişiklik yapayım dedim.

Kendi standartlarıma göre hareketli, tamamen kendime ve kendi zevklerime zaman ayırarak geçirdiğim bir günün sonunda ödevler ve sınavlar dünyasına adım atmadan yeni keşfettiğim bir site sayesinde müzik arşivimi genişlettim demin. İlk aklıma gelen birkaç kelimeyi yazarak başladım müzik arayışına, bir şarkıdan diğerine, ondan bir yenisine derken çok güzel bir şarkıya denk geldim.

Bu kez şarkı hiç modumu yansıtmıyor, ama bir gün işime yarayacak biliyorum. Hatta nasıl işime yarayacağını size de tarif edeyim.

Kendinizi mutsuz hissettiğinizde, kalabalıklardan uzaklaşıp gerçekten kendinizle kalabildiğiniz bir zaman yaratın. Doğru dürüst üzülmek isterseniz hiç ertelemeyin... Bunun için kendinize 4 dakika ayırın ve bu şarkıyı dinleyin. Ama sadece bir kez dinleyin, öyle fazla depresifliğe gerek yok :) Hadi yeter bugünlük kendi kendinize acıdığınız, kapatın şarkıyı! Hiç de öyle büyütecek bir şey değil zaten belki sizi üzen şey, üzerinden yeterince zaman geçtiğinde fark edeceksiniz. Bilgisayarınızı kapatın, hava güzelse kendinizi Taksim'e atın İstanbul'daysınız...

Ya da bugünümü güzel geçirmemi sağlayan bir oyundan bahsedeyim size bir de. Taksim'e kadar gitmeye üşenmiş olabilirsiniz çünkü, anlarım, ama siz yine de önce bir minibüse dolmuşa falan binin. Gitmek istediğiniz bir nokta belirleyin kendinize ama oraya yakın bir yerde değil, alakasız bir yerde inin. Ve (bugün benim de yaptığım gibi :) ) pek bilmediğiniz sokaklardan geçerek (kimseye yol sormadan) aklınızdaki yere gitmeye çalışın. Hatta bazen bilerek sizi istediğiniz noktadan uzaklaştıracak yerlerden gidin. Ya da işte benim yaptığıma benzer bir şehir oyunu yaratın kendinize. Sahiden iyi geliyor, tavsiye ederim.


Neyse, ne diyordum?

Hıı... Buyrun şarkı...

Sia - I'm In Here (Piano Vocal version)
http://prostopleer.com/#/tracks/4500671yaRr

(Not: Hakikaten bir kez dinleyin şarkıyı (çok güzel olmasına rağmen), yazmaya başlarken arka fona koymuştum, sanırım 4. kez çalıyor. Oysa mutlu bir kızdım!!)

16 Ekim 2010 Cumartesi

Watch "Glee" - For the Love of Music.

Artık okula tam manasıyla dönmüş olduğumu izlediğim dizi sayısındaki ani artıştan da anlamak mümkün. Hem takip ettiğim dizilerin yeni sezonlarıyla ekranlarda yerini alması (bkz. Chuck, How I Met Your Mother, Gossip Girl, Merlin...) hem de dizi listeme eklenen yeni diziler sağolsunlar baya bir meşguliyet getiriyor hayatıma.

Çok önceden tavsiye edilmesine rağmen ancak dün akşam başladığım Glee de son dizi deliliğim olmuş durumda 24 saat içersinde.

Öğrencilerin futbol takımı, amigo kız ekibi ve diğer 'ezikler' şeklinde ayrıldığı tipik bir "American High School"daki bir grup gencin İspanyolca öğretmeni tarafından Glee Club olarak bir araya getirilmeleriyle başlıyor hikaye. Glee Club'dakilerin ortak özelliği; hepsinin ses ve sahne performansı anlamında ciddi yeteneklerinin olması, ama okuldaki sosyal pozisyonları dolayısıyla bu yetenekleri gösterecek imkanı daha önce yakalayamamış olmaları. Hedefleri ise, bu kulüp sayesinde bir ekip olmayı öğrenip, diğer liselerin Glee Club'larıyla yarışacakları bir sahne performansı yarışmasında başarılı olmak. Ama bir araya gelen ekip, bu yarışmada yer almak için gerekli olan sayıya ulaşamayınca, yakışıklı öğretmenimiz Will Shuester (kısaca Mr.Shue) popüler tipleri de gruba dahil ediyor - yani pon-pon kızları ve futbol takımından insanları. Ekibin kendi aralarındaki itişmeleri, aşk meşk durumları dışında bir de bu ekibin bir arada bulunmasını hiç istemeyen bir amigo takımı koçu, Will'in onu hamileyim diye kandıran karısı (aaa spoiler verdi resmen demeyin zaten ikinci bölümde mi ne öğreniyorsunuz, zaten sevmeyeceksiniz kadını, baştan öğrenin daha iyi.) ve Will'e aşık, aynı zamanda da Will'in "meant-to-be-with"i olan sevimli rehber hoca Emma da hikayenin ortasında elbette.


Hikayenin kendisi dışında, Glee'yi klasik dizilerden ayıran asıl nokta ise, dizideki müziğin önemi! Diziler ve müzikleri konusunda bir hayli hassas olduğumu önceki yazılardan anlamışsınızdır zaten :) Bir dizideki müziklerin hikayeyi tamamladığını hissetmek bana diziyi izleten bir unsur ama Glee'nin asıl olayı müzikleri olduğundan Glee'i izlemekten zevk alacağımı ilk andan anladım. 12 kişilik New Directions ekibi (kulübün ismi Glee, ekibin sahne ismi New Directions) her bölüm en az birkaç şarkı söylüyor, söylemekle kalmayıp bunu çok hoş bir şekilde sahneliyor. Ekibin yıldızları Rachel ve Finn arasındaki elektrik de pek cici.

E müzikal kıvamında giden bölümleri art arda izlemek de zor olmuyor tabi.

İzleyiniz, pişman olmazsınız.