20 Şubat 2010 Cumartesi

Leverage


Tanıyanlar bilir...
Oldum olası dizilerle fazlasıyla haşır neşir olmuşumdur :)
Geçmişte yerli dizilere olan merakım zamanla yerini ağırlıklı olarak yabancı dizilere bıraktı. Öyle ki herkesin olmazsa olmazı haline gelen Lost, How I Met Your Mother, Chuck gibi dizileri takip etmenin yanında, bir de çok fazla insan tarafından garip bir şekilde keşfedilememiş dizileri de takip eder oldum. Friends'den favorim olan Courtney Cox için izlemeye başlamış olduğum ve hayli eğlenceli olan "Cougar Town" ve her bölümünün senaryosu birer zeka küpü olan "Leverage" gibi...

İki-üç gün önce ikinci sezonunun finalini yapmış Leverage'dan bahsedeceğim bu kez size. Türkiye'de ve hatta yayınlandığı tüm diğer ülkelerde de hak ettiği ilgiyi yeterince bulamadığını düşündüğümü belirterek başlayayım yorumuma hemen.

Leverage aslında ilk bakışta modern bir Robin Hood hikayesi gibi geliyor insana. Çünkü olaylar, bir grup hırsızın (ki bu "takım"ın başındaki Nathan Ford'un kendisiyle asla bağdaştırmadığı bir sıfat aslında) kendilerini kötü adamlara karşı olan bir savaşa adayıp, bilimum vakayı adaletin bıraktığı yerden devralıp sonuca ulaştırmaya çabaladığı hikayeler çevresinde dönüyor.

Nathan Ford hikayemizin ana kahramanı, çünkü inanılmaz çabuk ve yerinde verdiği kararlarla takımın "beyni" o.. Çalıştığı sigorta firmasına kazandırdığı milyonlarca dolara rağmen, oğlunun hayatı söz konusu olduğunda sigorta şirketi ona gerekli olan parayı sağlamıyor ve oğlu kollarında ölüyor. Bu noktada da Nate karakteri bambaşka bir yola giriyor: Bu ve benzeri şirketlerden intikam alıp, masum insanların canının yakılmasını koşulsuz şartsız önlemek hayatının amacı haline geliyor Nate'in ve bu zamana kadar hep peşinden koştuğu azılı hırsızlarla bir takım oluyor.

Aslında iki sezon boyunca Nate'in bocalamasına şahit oluyor seyirci. Bir yandan oğlunun ölümünü sindiremeyen bir babayı izliyoruz. Bir yanda hâlâ aklında olan eski karısı var, bir tarafta da sürekli inkar edilen bu yeni kimliği, kurduğu takımı ile aile olması ama bunu uzun zaman reddedişi ve de bir türlü itiraf edemediği yeni bir aşkı görüyoruz Nate'te. Ve evet, en çok da Nate'in değişimini görüyoruz aslında bu zamana kadar yayınlanmış 28 bölüm boyunca.. O yüzden olacak, her bölümle biraz daha netleşti Nate benim gözümde. İlk sezonun ilk bölümlerinde hareketlerine anlam veremediğim, seviple sevmemek arasında kaldığım Nathan Ford karakteri, ikinci sezon finaliyle benim gözümde sahiden iyiden iyiye yüceldi.

Nate'in takımındaki diğer kişilere gelecek olursam, başlı başına "garip" bir tip olan Parker ile başlayayım.. Parker deyince aklınızda bir erkek canlanmasın. Kendisi aslında gayet de dişi olma potansiyeline sahip, ancak özellikle de ilk sezonda hafif deli ve de inanılmaz gözükara bir portre çizen, sadece soyadını bildiğimiz bir kadın.. Ve de çok çevik bir hırsız. Dolayısıyla tüm "iş"lerde (dizinin her bölümünün ismi ".... Job" şeklinde oluyor) onun bu çevikliğinden ve fiziksel esnekliğinden hayli yararlanılıyor. Duyduğum kadarıyla hiçbir oyuncu dublör kullanmıyormuş çok gerekli olmadıkça, o yüzden dizideki hallerini görseniz hayli takdir edersiniz oyuncunun kendisini =)

Eliot Spencer'a gelecek olursam, kendisi başlı başına bir efsane ve sanırım en çok fan'ı (çoğu bayan olmak üzere) olan karakter de kendisi. Sadece hoş görünüşü değil, ses tonu, fiziksel ve duygusal anlamdaki gücü, takımın ama özellikle de Nate'in arkasını sürekli kollayışı karakterin özellikleri.. Takımın dövüş sanatları uzmanı olduğundan her bölüm kendisini fiziksel kavgaların en ortasında görmek hayli mümkün. Hatta istisnasız her bölüm yumruklarını konuşturuyor sanırsam.

Alec Hardison ise, grubun teknoloji uzmanı - lakabı da buna yaraşır şekilde "hacker". Espirili ve eğlenceli bir karakter o da diğer tüm karakterler gibi.. Nedense beşli arasında bana en az ilginç gelen karakter kendisi.. Oysa her bölüm bilgisayarda harikalar yaratıyor Hardison. Hatta o olmasa karakterler hiçbir bölümü sağ salim tamamlayamazdı sanırsam, hakkını da vermek gerek o yüzden. Sanırım diğerlerinin yanında arka planda kalması diğer karakterleri bana çok sevdirecek belirgin birer özelliklerinin olması. Bilemedim.

Ve Sophie Devereaux.. "The Grifter", yani dolandırıcı. Sahne sanatlarına ilgili olduğundan tiyatroda hayli iddialı bir kadın, ancak onun gerçek sahnesi dolandırıcı kimliğiyle dışarıdayken ortaya çıkıyor. Birçok farklı aksanda konuşabiliyor, kılıktan kılığa girebiliyor ve Eliot-Hardison-Parker üçlüsüne tabiri caizse ablalık yapıp takımın içindeki duygusal bağı sağlamlaştırıyor. Duygusal bağ deyince, Nate'in "iyi adam" zamanlarından beri ilginç bir ilişkilerinin olduğunun da altını çizmek gerek. Çünkü Sophie bir dolandırıcı, Nate ise dolandırıcıların peşindeki sigortacı iken yolları birçok kez kesişmiş ikilinin ve dizide tam olarak açıklanmasa da, o zaman bile aralarında bir kıvılcım oluşmuş. Tabi dürüst ve karısına sadık Nate'in hele ki bir dolandırıcıyla o zamanlar bir şey yaşaması imkansızmış; ancak şimdiki koşullarda o da yavaş yavaş (iyi) bir "hırsız"a dönüşürken aralarında daha adı konabilir bir ilişkinin oluşması kaçınılmaz hale geliyor. Anlayacağınız tüm dizilerin olmazsa olmazı "karmaşık aşk" Nate ve Sophie'nin arasında. Öyle ki bu karmaşa Sophie'yi ikinci sezonun ortasında takımdan uzaklara savuruyor ve de en azından benim açımdan diğer bölümlere göre daha tatsız 4-5 Sophie'siz bölüm olmak zorunda oluyor dizide. Tabii ikinci sezon finalindeki muhteşem sürprizi saymazsak...

Daha fazla spoiler vermeden özetlemek gerekirse, kesinlikle bir şans vermeli bu diziye diyorum ben. Hazır ikinci sezon yeni bitmişken ve üçüncü sezona kadar 3-4 ay varken önümüzde, ilk iki sezonu rahat rahat bitirirsiniz =)

Bir de bugün dinleme fırsatı bulduğum soundtrack'ini de arka plana koyarak dizinin bölümlerini hatırlamak çok mümkün. Tüm bölümlerde çalan şarkıları bir araya getirmişler, çok da iyi yapmışlar. Sadece bir tane sözlü şarkı var soundtrack'te, ki o da herkes tarafından büyük ilgi gören "Not Sure Yet" isimli ve de Andy Lange'a ait şarkı. Şarkı dizinin en kritik Nate-Sophie sahnelerinde arka planı süslediğinden aşk meşke dair bir şeyler söylediğini tahmin edersiniz. Ama işin garip tarafı, şarkının sözlerinin iki cümleden ibaret olması ve benim bunu sahiden çok sonra fark etmem:

I'm not sure yet
About life, about love
But in time I'm sure
It'll all be fine...


Son olarak Nate'in cümlesini kendime uyarlayarak diyorum ki:
Sometimes the bad guys make the best good guys. They provide... Leverage.

(Not 1: Leverage'ın kelime anlamını bilmek isterseniz, sözlüklerde yüzlerce anlamla karşılaşıyorsunuz. Ama bana kalırsa en güzel açıklama şöyle: Leverage is the ability to influence situations or people so that you can control what happens. Çünkü sahiden de tüm bölümlerde fark ediyorsunuz ki olay tamamen insanları kontrol etmekte ve durumlar üzerinde etki sahibi olabilmekte bitiyor..)

(Not 2: Bir süredir yazı yazmaya fırsat bulamamıştım malesef.. Ama kısa kısa da olsa yazılarımı daha sık tutmaya çalışacağım bundan sonra)

1 yorum:

  1. kararsız kalmıştım başlamak konusunda. artık başlıyorum izemeye. teşekkürler

    YanıtlaSil